Aziz Dağtekin Yazdı
Fırsatçılara her dönemde gün doğuyor. Son günlerde üç harfli marketler üzerinde enflasyon şikayetleri artarken, devletin denetiminde olan bazı marketlerden de farklı bir eylem görülmüyor. Yok birbirlerinden farkı bunların ne de olsa hepsi fırsatçı. Eğer fırsatçılık ve stokçuluk bitirilmek isteniyorsa devlet denetimini faturalar üzerinden yoğunlaştırmalı, fırsatçıların ve stokçuların haksız kazançları alınıp hazineye iade edilmeli. Milletin canını yakanın canı yakılmalıdır.
3 harfli marketlerin “Fahiş fiyat ve FETÖ bağlantısı” tartışması devam ederken, son olarak Aykaç’ın Gıda Perakendecileri Derneği Başkanlığı’ndan istifa etmesiyle devam ediyor ama vurgun her türlü sürüyor. Bu sadece 3 harflilerde değil, devletin marketlerinden de var bu vurgun. Milletin canını yakanın canı yakılmalı elbet. 3 harfli zincir marketlerin fiyatlardaki tutarsızlıkla haksız kazanç elde etmeye devam etmeleri ve uyarıları dikkate almamaları durumunda, marketlerin kapatılması gerekir. Buna fahiş fiyatla satış yapan devletin marketleri de dahil edilmelidir. Diyelim ki 3 harfli marketler, hükümete savaş açmış. Eeee hükümetin kontrolündeki marketlere ne oluyor? Yanlış bir bilgi sunmamak için bütün marketleri inceledim. 3 harfliler ağız birliği etmişçesine aralarında bazı kalemlerde 5 kuruş, bazılarında bir kuruş, bazılarında ise fiyatlar birebir aynısı. Haydi bunlar hükümete savaş açmış diyelim. Peki hükümetin pahalılığı düşürmek için kuruluşuna onay verdiği kontrolündeki marketlere ne diyeceksiniz? Hükümetin denetimindeki fiyatlar d 3 harfli marketlerden daha yüksek. Peki bu kontrolünüzdeki yüksek fiyat kimin eseri?
Kimse aklımızla alay etmeye kalkışmasın. Kontrol edemediğin yer senin değildir. Hükümet 3 harflileri bırakmalı, önce kendi denetiminde olan marketlerin fiyatını düşürmeli. Ünlü bir kahve markasının fiyatı üç harflilerde 23.50₺, hükümetin kontrolündeki marketlerde ise 23.40₺ diğerlerini de siz düşünün. Kimse kimseyi kandırmaya kalkışmasın. Mutfaklarda sokaklarda yangın var. Müsebbiplerde ortada. Suç ve suçlular vurgunla ortada cirit atarken birilerinin bunları propaganda malzemesi yapması da akla ziyandır. Devletsen uçan kuştan da Fırat’ın kenarında aç yatan kurttan da haberdar olacaksın. Yok öyle yağma! Her şey iyi olunca kendinde, kötü olunca da kurban aramayacaksın. Nokta!…
Şimdi marketlerin raflarında ve mutfaklarda yangının devam ettiği şu günlerde asgari ücret görüşmeleri kapsamında, asgari hane geçim rakamının da belirlenmesi gerekir. Bu yangınlar karşısında asgari ücretin 8 bin 500₺ civarında açıklanması gerektiğini ve bu rakamın hakkaniyetli olacağını düşünüyoruz. Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) konusunda, 1990-1995 yıllarındaki koalisyon hükümetinin bu mağduriyete yol açtığını her kesim tarafından bilinmektedir. EYT’nin bir hak olduğunu ve bu hakkın hiçbir ön şart öne sürülmeksizin verilmesi gerekir.
Bir diğer konuda bu ülkenin hem anası hem de babası olan zor geçinen emeklinin geliri arttırılmalıdır. Aynı gün ve prim ödeyen emekliler arasındaki gelir adaletsizliği giderilmelidir. Aynı iş kolundan emekli olanların kimisi yüksek, kimisi düşük maaş alması eşitlik ilkesine aykırı değil midir? Sonra emeklinin asgari ücretin altında emekli maaşı alması hangi akla ve vicdana sığacaktır? Bu örgütsüz sınıfı örgütlenmesinin vakti çoktan gelip geçmiştir. Yaklaşık 13 milyon nüfuslu olan bu kesim, dernek anlayışından çıkıp federasyona dönüşmeli, emekli zor hayat şartları karşında yaşam savaşında korunmaya alınmalıdır. Bu konuda akil insanlara ihtiyaç vardır.
Emeklinin de geçim sıkıntısı yaşadığı şu günlerde insanca yaşama hakkı vardır. Onun için enflasyon oranındaki artışlar, emeklilerin taleplerini karşılamaktan uzak. Emekli aylıklarına seyyanen artışlar yapılmalıdır. Yüksek enflasyona karşı emeklilerimizi sadece seyyanen zamlar koruyabilir. Eşel mobil sistemi olan altı aylık Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) artışına göre emekli aylıklarına yapılan zamlar, yıllık TÜFE artışına kıyaslandığında enflasyon kaybı ortaya çıkmaktadır.
Bu artık net olarak anlaşılmalıdır. Emekli aylıklarına yüzdeli zamlar, koruyucu bir sistem olmadığı gibi hesaplama yöntemleri de aylıkları düşürmektedir. Bu nedenle yıllardır dikkati çektiğimiz intibak düzenlemesinin yapılması kaçınılmazdır. TBMM’den öncelikli beklentimiz, emekli aylıkları arasındaki adaletsizliği ortadan kaldıracak, kalıcı bir intibak düzenlemesinin bir an önce yasalaştırılması ve en düşük emekli aylıklarının asgari ücrete denk getirilmesidir. Yoksa emekli can çekişiyor. Haberiniz olsun!