Dünyayı sömürge haline getiren ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, Danimarka ve diğer işbirlikçi koalisyon halinde çalışan ülkelerin dünyadaki sömürü ekonomi sistemini nasıl çalıştırdıklarını pişmanlık duyan John Perkins tarafından deşifre edilmesi umarım bizi ayık hale getirir.
Dünyayı bir ağ gibi saran ekonomik tetikçilerin Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı yardım kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına dünyanın enerji ve maden kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine nasıl para aktardıklarını tüyler ürperten biz şekilde deşifre eden John Perkins’ın dünyayı sömüren ekonomik tetikçilerin kullandıkları araçlar arasında; sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet gibi insanlık kışı kavramların yer aldığını vurguluyor.
Oynadıkları oyunun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaştığını yazan “bir ekonomik tetikçi” olarak bilinen John Perkins’ın aşağıda sunacağım kitabının özetinde gün yüzüne çıkıyor.
Türkiye gibi yeraltı ve yer üstü zenginliklere sahip ülkeleri kimler hangi yöntemlerle sömürdüğünü, kalkındırma yalanı adı altında milyarlarca dolarlık şişirilmiş projeler ve bu projeleri bilimsel gösteren, üniversite kitaplarına bile geçmiş raporlar, teorilerini nasıl geliştirdiklerini ayrıca hedeflerine varmak için hedef ülkeler ile yöneticilerin ya satılacaklarını, ya da öleceklerini yazan John Perkins’ın kitabın özetinde Türkiye’ye de pay çıkarabileceğimiz bazı gerçekler ortaya çıkıyor. Ülkemiz gibi gelişmeye yüz tutan ülkeleri geliştirdikleri yöntemle sömüren “ekonomik tetikçilerin taktikleri arasında yer alan en önemli yöntem çok, amaç tek “şirketokrasi” ile yönetilen Küresel İmparatorluk. İşte bütün bu olup bitenleri 2005 yılında Türkiye ile hiç bir ilgisi olmayan ve dünyada satış rekorları kıran John Perkins “bir ekonomik tetikçinin itirafları” kitabında özetle şunları anlatıyor:
“Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Daha sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle.
O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi asla o ülkenin hazinesine gitmez. Nereye gider peki? O ülkede proje yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev hava yolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton.
Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin.
Birleşmiş Milletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın.
Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir.”
Umarım, biz kitabın özetinde dönen dönme dolaplardaki oyunu şimdi daha iyi anlamışızdır. Deniz gezmişler diğer adı ile 1968 kuşağı, sağ-sol çatışmaları, ASALA, PKK, Fadime Şahin, anayasa kitapçığının fırlatılması, Gezi olayları, FETÖ terör örgütü ve daha bilmediğimiz ne zaman, nasıl cereyan edecek olayların seneryolarının hepsi “bir ekonomik tetikçinin itirafları” kitabının yazarı John Perkins’da saklı.
Öyleyse ülke olarak öz benliğimize dönmeliyiz. Bizi sömürmek isteyen ekonomik tetikçilere fırsat vermeliyiz. Nasıl ki denizin suyu pisliği içerisinde barındırmayıp dışa atıyorsa, bizler de bizi sömürmek isteyen ekonomik tetikçilerine ve yerli işbirlikçilerine karşı uyanık olmalıyız. Bunlar için bir tecrit seferberliği başlatmalıyız. Yoksa bu ülkede ne kriz, ne kaos, ne çocuk cinayetleri, ne de iç kargaşalıklar bitmez.
Gündemi çocuk cinayetleri ve toplumda infial uyandıracak olaylarla sıcak tutan bu ekonomik tetikçiler, vurgunu ve sömürgeyi daha doğru yapabilmek için hep dikkatleri başka alanlara çekerler. Gelin bu olup bitenlerden ibret alalım hoş görüyü ve vatan sevgisini, karşılıklı sevgi-saygıyı elden bırakmayalım. Yoksa biz daha çok kullanılır ve sömürülürüz. Bizden söylenmesi…