Aziz Dağtekin Yazdı
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye’nin en köklü siyasi yapılarından biri olmasına rağmen son yıllarda, içsel çekişmeler ve dışsal etkenlerin etkisiyle ciddi bir bunalım sürecine girmiştir. Bu durum, özellikle parti içindeki liderlik mücadelesi ve parti politikalarının belirginleşmesiyle kendini göstermektedir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in son dönemdeki açıklamaları ve parti içindeki tedirginlik, bu krizin bir yansımasıdır. 21. Olağanüstü Kurultay’da Özgür Özel’in yaptığı “Türkiye’yi cunta yönetiyor” açıklaması, sadece bir siyasi söylem değil, aynı zamanda partisinin geleceği hakkında ciddi bir endişenin de belirtisidir.
Özgür Özel’in bu açıklamaları, CHP’nin mevcut siyaset anlayışını anlamak için bir fırsat sunmaktadır. Bir taraftan, hükümetin meşruiyetini sorgulayan söylemler, diğer taraftan sandık dışında çözüm arayan bir parti görüntüsü… CHP’nin tarihsel olarak darbelerle şekillenen bir siyaset tarzı olduğunu kabul etmek gerekir. Uzun yıllar boyunca darbe kültürünün ve askeri müdahalelerin gölgesinde siyaset yapan bir partinin lideri olan Özgür Özel, Türkiye’nin mevcut yönetim anlayışını “cunta yönetimi” olarak nitelendiriyor. Ancak burada unutulmaması gereken bir gerçek var: Türkiye’deki hükümetler, halkın iradesiyle seçilmiş meşru hükümetlerdir. Ve bu hükümetler, dış güçlerden ya da başka hiçbir çevreden icazet almak zorunda değildir. Halkın oyuyla seçilen hükümetler, sadece halka hizmet etme sorumluluğuna sahiptir.
CHP’nin tarihindeki en belirgin özelliği, seçimlere ve demokratik yollara rağmen siyaseti sokakta çözme çabalarıdır. Parti, zaman zaman halkı sokağa çağırmış, boykotlar düzenlemiş ve anayasal yollarla elde edilen meşruiyeti sorgulamıştır. Bu yaklaşım, CHP’nin zaman zaman darbe dönemlerinden beslenen bir geleneği temsil ettiğini gösterir. Siyaset sokakta yapılmaz; halkın iradesi sandıkta belirlenir. Özgür Özel’in liderliğindeki CHP, dışsal destek arayışına girerken, halkın iradesine karşı bir dışsal bir duruş sergilemektedir. Bir siyasi partinin, halkın güvenini kazanmak yerine, başka yabancı devletlerden medet umması, kendi meşruiyetini ve halkla olan bağını zayıflatır meşrutiyetini sorgulatır..
Özgür Özel’in açıklamaları, sadece iç politikada değil, dış politikalarda da Türkiye’nin bağımsızlık ve milli iradesine yönelik tehditler taşımaktadır. Parti liderinin “terk edilmiş hissediyoruz” şeklindeki söylemi, ulusal çıkarları bir kenara bırakıp, dış güçlerden destek bekleme anlayışını yansıtır. Bu yaklaşım, milli iradenin ve içsel gücün sorgulanması anlamına gelir. Türkiye’nin siyasi bağımsızlık mücadelesine zarar veren bu tarz söylemler, halkın güvenini sarsar ve milli birliği tehdit eder. Türkiye, dış güçlerin değil, kendi halkının iradesiyle yönetilen bir devlettir. Türkiye Cumhuriyeti devleti 2 bin yıllık geleneğiyle herhangi bir dış desteğe ihtiyaç duymadan, milli çıkarlarını savunma gücüne sahiptir.
CHP, bir yandan hükümeti eleştirirken, öte yandan kendi içindeki yolsuzluk ve şaibelerle boğuşmaktadır. Özgür Özel’in, yolsuzlukla ilgili bir davadan kahramanlık hikayesi çıkarmaya çalışması, dikkatleri partinin içindeki skandallardan başka yönlere çekme gayreti olarak değerlendirilmektedir. Bu tür stratejiler, halkın güvenini kazanmak yerine, parti içindeki kavgalara odaklanılmasına yol açar. Parti içindeki bu karmaşa, CHP’nin halkla kurduğu bağları zayıflatmakta ve içsel çatışmaların dışarıya yansımasına sebep olmaktadır. Bir siyasi partinin içindeki bu tür problemler, yalnızca partinin başarısızlığını değil, tüm demokratik yapıyı da tehlikeye atar.
Türkiye’nin geleceği, içsel çekişmelere ve kısır döngülere takılmamalıdır. Herhangi bir siyasi partinin başarısı, yalnızca halka olan bağlılıkla mümkün olabilir. CHP’nin içindeki liderlik mücadelesi, dışsal müdahalelere karşı duyulan hassasiyet ve siyasetin sokakta değil, sandıkta yapılması gerektiği gerçeği, Türkiye’nin demokratik yapısının temellerini oluşturur. Özgür Özel ve CHP’nin önde gelen diğer isimleri, halkın desteğini kazanmak için önce kendi içsel çatışmalarını çözmeli, ardından dış güçlerden bağımsız, milli bir duruş sergileyerek Türkiye Partisi olma cihetine gitmelidir.
Allah, bu asil millete hizmet etme yolunda kararlılıkla çalışan her siyasetçiye yardımcı olsun ve halkın iradesine saygı göstererek, gerçek bir hizmet anlayışıyla çalışmalarına devam etsin. Türkiye’nin her bireyi, demokrasiye, milli iradeye ve halkın oyuna saygı duyan bir siyasetin izinden gitmelidir. Siyaset, sokakta değil, milletin iradesinde ve sandıkta aranmalıdır. Bu millet, sanal kahramanlıklarla gündem oluşturanlara, ülkesini dış güçlere şikayet edenlere, hukuktan kaçanlara ve suç iddialarını kriz ve kaosla bastırmaya çalışanlara ne fırsat ne de iktidar yolu vermez.