Düştük dünya işleri derdine doyamadık amca yeğen sevgisine amcam. Meğer bu dünyaya ayrılık için gelmişiz de farkında değilmişiz. Ayrılık ne de zormuş baba yarısı amcam!
Ben küçücük bir gençtim sen gözümde kocaman bir dağ. Ben babamdan çok senin ellerinde büyüdüm, sen ise hep benim yüreğimde Amcam. Sen 24 gün süreyle yoğun bakımda yatarken nasıl mı çaresizdim? Anlatayım. Koskoca orman yanıyordu yüreğimde ve benim gözlerimden başka yerde su yoktu amcam!
En sevdiğim mevsime geldik; yapraklar sararacak, gök gürültülü yağmurlar yağacak sonbahar gelecek derken meğer hüznü beklemişim. Hüzün ise, senin yokluğunmuş be Amcam.
Oysa herkes kimsenin sağ kalmadığını bilir de, kendisinin öleceğine inanmak istemezmiş bizim ki de öyle oldu Amcam. Dedelerim, ninelerim, dayılarım derken akabinde babam, annem, ve siz amcalarım bizi bir bir bırakıp fani dünyadan göçüp gittiniz. Geride gözü yaşlı olarak bizleri acılarımızla dünya denen zindanda bıraktınız. Yokluğunla acımasız ve hissiz hayat denen zindan bize şunu gösterdi ki ölüm, bazen bir ceza bazen bir armağan, çoğu zaman da bir lütufmuş.
Keza şunu iyi belledim ki hayat o kadar da cömert değilmiş. Her kahkaha mutlaka gözyaşlarına, her gülümseme mutla bir gün hüzne dönüşüyormuş! Aslında acımasız hayat, hiç de cömert değilmişsin. Verdiğin her şeyi her zaman acımadan koparıp alıyorsun bizden. Hiçbir gülüşün ve sevincin yanımıza kar olarak kalamıyorsun..
Meğer hayatın acıları, tatlı hoş sedalı anları hepsi bambaşka gözyaşlarına gebeymiş. Asla borçlu kalamıyorsun hayat denen acımasız kavrama. Uyanıp gözlerini açtığın her gün, yorgunlukla gözlerini kapatacağın gecelerin hepsi zamanın birinde yokluğun habercisi oluyor. Gittiğimiz yollar, dönüşlerimizi hazırlıyor. Belki her gün birileri girerken hayatımıza, bir o kadar da insan çıkıp gidiyor. Aldığımız her nefesi vermek zorunda olduğumuz için hep hayata tutunmak hissi geliyor içimize oysa hepsi boşmuş. Tuttuğumuz her eli bir gün bırakmak, sarıldığımız herkese bir gün veda etmek zorunda bırakıyor hayat. Gerçekten çok acımasızsın hayat. Çok yordun bizi çok.
Farkında mısın hayat denen şey? Bak nasıl geldiysen öyle gidiyorsun. Hiç gülmemiş, hiç ağlamamış, hiç sevmemiş, hiç kırılmamış, hiç yaşamamış gibi. Verilen her şeyi almış ve sen geldiğin hiçlikle gidiyorsun be hayat. Ne kadar tuhaf olduğunun farkında mısın? Sanmıyorum. Farkında olsaydın bizi birbirimizden ölümlerle koparıp almazdın. Gerçi kul yüce yaradan Allah ile olduktan sonra iyi yaşanmış ömür de ölüm de hoştur. Çünkü ölüm son uyku değil son uyanıştır.
Aslında ölümsüzlük biz insanlar için felakettir. Nasıl ki başak için sararıp olgunlaşmamak ne ise, insanoğlu için de ölmemek odur. İşin özü bütün bu ayrılıklara ölüm diyoruz. Ölümün en güzel tarafı da çektiğimiz tüm acıları bitiriyor olmasıymış Amcam.
Güzel bir söz vardır. Aşırı ölüm korkusu, dünyayı da ahireti de öldürür diye. Ahiret gününe inananlar korkar mı hiç ölümden? İman ehli müminler ölümle sözlü olduğunu hiç unutur mu Amcam. Hiç kaçışı olmayan ölüm güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? Rabbim seni de sevgiliye komşu eylesin. Mekanın cennet olsun. Yüzüne diyemedik belki incinirsin diye hakkını helal et baba yarısı Amcam! Dualarımız hep seninle olacak nur içinde yat!..