Aziz Dağtekin Yazdı
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı’nın konuşmasındaki “Aşırılık: Adil Yargılamayı Etkileme ve Gerçeğe Aykırı Beyanlarının” doğru olmadığını öngörüyorum.
Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD), ülkemizin en köklü ve saygın iş insanı örgütlerinden biri olarak, ekonomik ve sosyal politikalarda önemli bir rol üstlendiğini bilmeyenimiz yok gibidir. Ancak, 13 Şubat’ta gerçekleşen dernek genel kurulundaki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras’ın konuşması, derneğin itibarına gölge düşürecek ve toplumda olumsuz bir etki yaratacak yönünde aksiyon alması yenilir yutulur cinsten değildir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma, Aras’ın ifadelerinin “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma” suçlarını işlediğini ortaya koymaktadır. Bu durum, yalnızca bir dernek başkanının sorumluluğu açısından değil, aynı zamanda yargı bağımsızlığına ve demokratik ilkelere saygı noktasında da büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
TÜSİAD gibi büyük ve etkili bir kuruluşun, liderlerinin söylemleri üzerinden ülkenin hukuki süreçlerini etkilemeye kalkması, kabul edilemez bir yaklaşımı sergilemektedir. Özellikle, yargı bağımsızlığının zedelenmesiyle sonuçlanabilecek bu tür müdahalelere karşı toplumun duyarlı olması gerekir. Aras’ın konuşmasında yargı süreçlerine müdahale eden ve yargıyı telkin eden ifadeler kullanması, yalnızca adaletin sağlanması açısından değil, aynı zamanda toplumun güveninin zedelenmesi açısından da ciddi bir tehlike arz etmektedir.
Adil yargılamanın temel ilkelerinden biri, tarafsız ve bağımsız bir yargının varlığıdır. Bu, sadece mahkemelerin kararlarını etkilemeye çalışan dış müdahalelerle değil, aynı zamanda kişilerin, kurumsal temsilcilerin ve kamuoyunun yargıyı hedef alacak şekilde sözde “rehberlik” etmeleriyle de tehdit altına girmektedir. Aras’ın yaptığı açıklamalar, yargının sürecini yönlendirme amacını taşırken, aynı zamanda kamuoyunun bir kesiminin yargı sürecine olan güvenini sarsma riskini de beraberinde getirmiştir.
Aras’ın dernek genel kurulundaki konuşmasında öne çıkan bir diğer tehlike, gerçeğe aykırı bilgi verme suçunun işlenmiş olmasıdır. Kamuoyuna yanlış bilgi sunmak, yalnızca belirli bir davanın veya sürecin sonucunu etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanmaz; aynı zamanda toplumsal huzurun bozulmasına, toplumda gerilimlerin artmasına ve bireylerin adalet duygusunun zedelenmesine yol açar. Türkiye’deki yargı süreci, çoğu zaman zorluklarla karşılaşan bir süreçtir ve bu tür açıklamalar, yalnızca sürece dair yanlış algılar yaratmakla kalmaz, aynı zamanda toplumda yargıya dair güvensizliği de arttırır.
TÜSİAD ve diğer benzer iş dünyası kuruluşları, ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi adına önemli bir misyon üstlense de, bu tür toplumsal ve hukuki meselelerde söz sahibi olmamalıdır. Bir dernek liderinin, toplumun hukuk anlayışını etkileme çabası, derneğin asli amacından sapması anlamına gelir. İş dünyası temsilcilerinin, Türkiye’deki demokratik değerlerin korunmasına ve hukukun üstünlüğü ilkesine saygı duyarak hareket etmeleri gerekmektedir. TÜSİAD, iş dünyasının etkin aktörlerinden biri olarak yalnızca ekonomik kalkınma ve ticaretin gelişmesiyle ilgili sorumluluk taşımakla kalmamalı, aynı zamanda kamuoyunun güvenini sarsacak her türlü aşırılıktan da kaçınmalıdır.
Sonuç olarak, Mehmet Ömer Arif Aras’ın yaptığı açıklamalar, gerek hukukun gerekse demokrasinin temel taşlarına açık bir saldırıdır. Adaletin sağlanması ve yargının bağımsızlığı, yalnızca mahkemelerin değil, tüm toplumsal aktörlerin duyarlılıkla sahip çıkması gereken bir ilkedir. TÜSİAD gibi güçlü bir kuruluşun temsilcilerinin, yalnızca ekonomiyi değil, adaletin ve hukukun üstünlüğünün korunmasına dair toplumsal sorumluluklarını da göz önünde bulundurması gerektiği açıktır. Her bir açıklama, toplumu doğrudan etkileyebilecek güçte olduğundan, ifade özgürlüğü kadar, bu özgürlüğün sorumluluğunu da taşımalıdır.